Bugüne kadar hep danışanlardan örnekler verdim. Bu seferlik kendi vakalarımdan birini paylaşayım.
Bundan 2 sene önce, Mersin’de olduğum dönemde hayatımda ilk defa bir sene içinde hızlıca 8-10 kg aldığım bir dönem oldu. Geçmişte spor yapan biri olarak bunu spor ve diyet eşliğinde verebileceğimi düşünerek uzun aradan sonra tekrar spora başladım ve aynı zamanda sıkı bir diyet uyguladım. Normal şartlarda, haftada 4-5 gün ağır idman yapmasam bile ( ki 4 dk’lık bir tabata’dan sonra salondan dili dışarda çıkan insanları düşünürsek, bunun gibi bir sporu kalabalık bir grupla 50 dk boyunca yaptıktan sonra üstüne 50 dk da eğimli yürüyüş yaptığınızı hesaba katın ) sadece bu diyet ile bile bayağı kilo vermem beklenirken, 1 aylık sürenin sonucunda yapılan ölçümlerde kilomda hiçbir değişiklik olmamıştı ama bedenimde bazı bölgelerde sıkılaşma olmuştu. Sonuç oldukça şaşırtıcı olmakla birlikte ilk ay için normal olabileceğini düşünerek 1 ay daha devam ettim.
Bu süreç devam ederken, aynı zamanda ayda 1 kere İstanbul seyahatlerim olduğu için yaklaşık 10 gün spor yapamadığım bir dönem oldu. Bu vesileyle belimde başlayan esneklik kaybı ve ağrının sporla bir ilgisinin olmadığını anlamış oldum. Mersin’e döner dönmez spor hocama danıştığımda bel fıtığının genelde o bölgeden başladığını ve bir doktora görünmem gerektiğini söyledi.
Doktor, MR neticesinde L4-L5 arasında orta düzeyi biraz geçmiş bir fıtık bulunduğunu, ameliyatlık durumda olmadığını, tedavi uygulayacağını söyledi. Bu bahsedilen tedavi ise sadece ağrı kesici ve kas gevşeticilerden ibaretti ve artık ömür boyu hareketlerime dikkat etmem gerekiyordu. Geçici hastalıkları pek önemsemezdim fakat bana anlatıldığı şekliyle fıtık o bölgenin hiçbir zaman eski haline dönemeyeceği, sporu bırakmam gerektiği şeklinde olunca hastaneden çıkarken bilinçaltımdaki DJ çoktan George Michael”ın şarkısının “ I’m never gonna dance again.…..” bölümünü bozuk plak gibi tekrar tekrar çalmaya başlamıştı… Geri dönüşü olmayan bir durum olması ve tüm hayatımı etkileyecek olması dolayısıyla bayağı üzülmüştüm.
Bu arada aile geçmişi ve genetik miras konusu pek aklıma gelmemişti. Ne yaparsam yapayım kilonun değişmemesi, metabolizma hızının durma noktasına gelmesi ilk etapta herhangi bir hastalık çağrışımı yapmamıştı. Fakat troid bezleriyle ilgili ciddi sorun yaşamış olan ablamın uyarısıyla troidime baktırmak üzere bir doktora gitmeye karar verdim. Çıkan sonuçlara göre troid bezim çok az çalışıyordu yani tıbben ” hipotroid ” denilen hastalık teşhisi konulmuş oldu. Doktorum 6 haftalık bir tedavi sonucunda tekrar test yapıp sonuçları görerek ilacın dozaj durumuna karar vereceğini söyledi.
Çoğunuzun bildiği üzere, troid bezi çok az çalıştığında bu bezin salgıladığı hormonlar dışardan bir takım haplarla takviye olarak alınıyor. Ve bu hap hergün sabah uyanır uyanmaz ve kahvaltıdan 20 dakika önce alınması gereken bir ilaç olduğu için her gece yatarken yanıma hapımı ve suyumu koyarak güne öyle başlıyordum.
Hayatım boyunca hiçbir dönemde kronik bir hastalığa bağlı düzenli ilaç kullanmadığım için sabah ilk iş güne ilaçla başlamak psikolojime pek iyi gelmemişti. Belki bu hastalığı ömür boyu yaşayanlar için şımarıklık gibi gelecek ama kendimi sanki yaşlanmış gibi hissetmeye başlamıştım.
Hem arkadaşlarım içinde çok doktor olduğu için hem de her tıbbi sorunda danıştığım doktor kuzenim olduğu için biraz etraflıca araştırmaya karar verdim. Araştırırken de o dönemde bana seansa gelen doktor bir danışanımdan bu hastalığın ne kadar yaygın olduğunu, neredeyse hergün kendisine gelen her 3 kişiden birinde troid sorunu olduğunu ve kendisinde bile son haftalarda troid problemi başladığını öğrendim. “ Acaba yediğimiz, içtiğimiz şeylere birşeyler mi karıştırılıyor ki bende bile oldu bu sorun ” dediğinde bayağı şaşırmıştım.
İnternette yaptığım araştırmalarda genelde bu sorunun tek çaresinin ömür boyu ilaç kullanımı olduğu yazıyordu. Bu ise benim kabullenebileceğim bir durum değildi. Dolayısıyla hastalığın ardındaki etmenler eğer psikolojik bazlıysa bunu benim bedenim bir nedenden ötürü oluşturduysa, bu sorunun altında yatan etmenleri bulup dönüştürebilirsem, bedenimin bu sorunu çözebileceğine inanarak çözüm arayışına girdim.
” Terzi kendi söküğünü dikemez ” sözü bizim mesleğimizde de geçerli olduğundan, herhangi bir danışana uyguladığım kalitede bir seansı kendi kendime uygulayamayacağım için hemen bir meslektaşımdan randevu aldım.
İlacı kullanmaya başlayalı daha 1 ay olmuştu ki kullanım devam ederken bu meslektaşımla hipotroid odaklı bir seans yaptık. Ortaya, o güne kadar hem eğitim dönemimde hem de sonrasınra çok seans almama rağmen o güne kadar henüz ortaya çıkmamış olan bir bilgi çıktı.
Bilinçaltından çıkan bu hikaye benden önce 7 aylık bebekken zehirli ishal nedeniyle kaybedilen ablamla alakalı bir konuydu. ( Benzer konuyla seansa gelen kişileri yönlendirmemek adına, burada açığa çıkan bilgilerin ne olduğuna girmeyeceğim ).
Sonuçta ortaya çıkan bilginin doğruluğunu test edebilmek imkansızdı. Ama o günden sonra benim troid bezim tekrar düzenli çalışma sürecine girmiş olacak ki aradan birkaç gün geçtikten sonra dışardan takviye olarak aldığım ilaç bende yavaş yavaş yan etki yapmaya başladı. Kalp çarpıntısı, yoğun halsizlik, sıcak basması, huzursuzluk nedeniyle yataktan kalkamadığım bir gün olunca yine doktor olan kuzenimi aradım. Ona doktorumun Mersin’de olması sebebiyle ancak 1 hafta sonra kontrole gidebileceğimi ama hali hazırda ne yapmam gerektiğini sordum. O da ilacın dozajını yarı yarıya düşürerek bir an evvel tekrar gidip test yaptırmam gerektiğini söyledi.
1 Hafta içinde Mersin’deki ilk gittiğim doktoruma tekrar gittiğimde yapılan yeni testlerde bütün troid değerleri normal seviyede çıktı. Doktorum buna pek inanmak istemedi çünkü o ömür boyu ilaç kullanmam gerekeceğini düşünüyordu. O yüzden 6 hafta sonra tekrar test yaptırmam gerektiğini belirtti. İkinci 6 hafta sonunda yine gittiğimde troid değerlerim yine normal seviyede çıktı.
Bu seanstan sonraki 1 sene içinde yeme-içmemde ve günlük rutinimde hiçbir değişiklik olmamasına ve hatta sporu bırakmış olmama rağmen 9 kilo kendiliğinden gitti. Öncesindeki dönemde vücudumda çok ödem vardı. O şişkinlikler de indi. Bu sene ise sağlıklı beslenmek adına bir profesyonelden destek almaya başladım. Yaklaşık 3 aydır her hafta olan çalışma programıma göre bana 3 ana ve 1-2 ara öğünden oluşan bir liste veriliyor. Bu liste sayesinde eskiden yediğimden daha fazla yemek yediğimi söyleyebilirim. Böylece troid bezimin az çalıştığı dönemden kalma vücutta extra stoklanmış yağlardan da bir 7 kilo kilo daha gitti ve ben 10 sene önceki kiloma tekrar dönmüş oldum. Metabolizma yaşım da 8 yaş aşağı indi.
Bu sene yeni beslenme şekline geçmeden önce yaptırdığım tüm testlerde ise troid değerlerim yine normal seviyede çıktığı için hala sağlıklı şekilde çalışıyor olması sebebiyle son yıllarda oluşan extra yağlanmalar kendiliğinden gitmeye başladı.
Şu anda 53 kiloyum ve artık bu sınırda kalmaya devam ediyorum. 2 Sene önce troid sorunumundan habersiz yaptığım spor, haftada 4-5 gün 50 dakika boyunca grupla yaptığım ağır idman üstüne 50 dk eğimli yürüyüş veya bisikletti. Beraberinde diyet uygulamama rağmen kilo 1 gram bile değişmediği gibi bacaklar Roberto Carlos olup belimi fıtık etmem yanıma kar kalmıştı. ( Neyse ki fıtık sorunundan da tesadüfen tanıştığım bir yöntemle kısa sürede kurtulmuştum. O ise ayrı bir hikaye konusu )
Son 3 aydır yaptığım yoğun bir spor yok. Arada yürüyüş yapamazsam evde max. 10-15 dk’lık tabata tarzında bir spor yapıyorum. Ek olarak hergün aynı saatlerde yiyecek şekilde çok sağlıklı besleniyorum. Dışarda bir etkinlik olmadığı müddetçe bütün yemeklerimi kendim pişiriyorum. Hiç aç kalmadan ve arada canımın çektiği birşeyi listede olmasa bile az da olsa yiyerek programı bozduğum halde hala yağdan kilo vermeye devam ediyorum. Dolayısıyla kilo vermek için ilk yapılması gereken önce, sistemin düzenli çalışıp çalışmadığını kontrol etmek diyebilirim. Sistem sağlıklı çalıştığı zaman illa ki düzenli bir beslenme programı ile hiç zorluk çekmeden bütün kilolarınızdan kurtulabiliyorsunuz.
NOTLAR:
1-Bu sağlık sorununu yaşadıktan sonraki dönemde psiko-biyoloji eğitimi aldığımda troid sorunlarının ardında çok fazla sayıda etmen olduğunu gördüm. Benim örneğimdeki soruna sebep olan konuyu bu sebeple belirtmedim çünkü bu sefer aynı hikayeye sahip olan herkes aynı sonucu alacağını düşünebilir. Bu altta yatan sebepler bazen topluca tek kişide bulunabilir, bazen sadece bir travma konuyu tetikler, bazen de genetik miras devrededir. Dolayısıyla her sorunda bu bu yüzdendir, şu şu yüzdendir, çalışmıyorsa sebebi budur gibi genelleme yapmamak gerekir.
2-Kısa süre içinde hızlıca kilo alma eğilimine girdiğinizde ilk gideceğiniz yer bir spor salonu değil de bir tıp doktoru olursa benim durumuma düşmemiş olursunuz. İlk önce bedeninizde herşeyin tıkıt tıkır çalışıp çalışmadığını, hormonlarınızda bir dengesizlik olup olmadığını kontrol ettirmelisiniz. Ondan sonra size uyan bir beslenme programı uygulayan profesyonellerden destek alabilirsiniz.
3-Bu vakada benim için tek seansın yeterli olmasının sebebi, benim hala ara ara kendi üzerimde çalışıyor olmamdır. Terapiye ihtiyaç duyduğumda başvurduğum, farklı alanlarda çalışan birçok terapistim var. Eğer hayatımda ilk defa terapi alsaydım, belki de tek seans yeterli olmayacak ve sebepleri araştırıp çalışmaya devam etmek gerekecekti.
4-Kısa sürede sayıya yönelik hedefi olan ağır kilolu kişilere bunun bir süreç gerektirdiğini baştan açıklarım. Nasıl ki 50 kiloyu 1 ayda almadıysanız, kendinize de biraz zaman vermeniz gerekir. O yüzden dış görüntü veya sayı odaklı kişileri genelde almamaya çalışırım. Fakat, şunu da belirtmeliyim ki, seanslarda hiçbir zaman kilo odaklı çalışmadığımız halde, sorunlarını hallettikçe kilolarından da özgürleşen çok danışana rastladım. Eğer kilolarınız tıbbi sorunlara dayanmıyorsa, siz ruhsal açıdan hafifledikçe bedeniniz de bu duruma tepkisiz kalmıyor.
Bir diğer önemli detay ki bunu psiko-biyoloji eğitiminde de duymuştum: siz o kilolarla savaştığınızda hep aktif stres fazında kaldığınız için sonunda kazanan kilolar oluyor. Ama kilolu halinizle bile barış içindeyseniz ve kendinizi her halinizle kabul edip seviyorsanız, kilolar artık onları takıntı haline getirmediğiniz zaman hizmetini tamamlayıp kendiliğinden size veda edebiliyorlar. Yeter ki siz onların neye hizmet ettiğini görüp kabul etmeye açık olun.
Sevgilerimle,
Eylül Erdoğan