BENİM HİKAYEM-2 ( Misofonya-1.Bölüm )

Standard

Kendimi bildim bileli çok sesli sakız çiğnenip patlatılmasından veya sesli yeme-içme seslerinden hoşlanmasam da bu benim hayatımı çok etkileyen boyutta bir şey değildi ve bunu bir rahatsızlık olarak görmüyordum. Yatarken kolundaki saatin sesini bile duyan ve bu yüzden kol saatini çıkararak yatan bir babam olduğu için ben de genetik olarak sese hassas olduğumu düşünürdüm. Bunun haricinde nerdeyse 20’lü yaşların sonuna kadar hayatımı hiç etkilemeyecek şekilde normal bir yaşantım oldu.

MİSOFONYA ETKİLERİ İLK NE ZAMAN DİKKATİMİ ÇEKTİ?

30’lu yaşların başlarında katıldığım yatılı bir eğitimde, aynı odayı paylaştığım arkadaşımın horlaması sebebiyle sabaha kadar uyuyamayabileceğim ilk olarak orada dikkatimi çekti. Normalde yoğun bir eğitim programında fiziksel olarak da yorgun olduğum bir günde bile en ufak seste uyuyamadığımı farketmemin dışında extra bir konu başlığı olarak aynı alanı paylaştığım kişilerin enerji bedenlerinde olan biteni ( ağrı-sızı vb ) hissettiğimin ilk belirgin sinyalleri o zaman ortaya çıkmaya başladı. Aşırı empatlık veya duyarlılık olarak tanımlayabileceğim bu durum ayrı bir başlık ve benim hayatımı son yıllarda fazlasıyla etkileyen çok uzun bir konu olduğu için karışmaması adına buna burada yer vermeyeceğim. Sadece , şimdilik şu soru işaretini ortaya bırakıyorum: ” Acaba aşırı duyarlılık sebebiyle mi ben bu sesleri sıradan insanların algıladığından daha fazla duyuyorum? Sistemim herşeyi fazla algıladığı için mi yüksek sese reaksiyon veriyor? ” …

MİSOFONYA DİYE BİRŞEY VARMIŞ…

Yukarıdaki yazdıklarım dışında, 2014 yılından itibaren İstanbul-Mersin arasında çok sık seyahat etmeye başladığımda farkettim ki; havaalanında uçak beklerken veya havaalanına gidiş-dönüş için Adana-Mersin arası servis kullanırken insanların cep telefonlarının mesaj bildirim uyarısı son seste iken yol boyunca yazışmalarından, yüksek sesle konuşmalarından veya bazen sesli video izlemelerinden aşırı derecede rahatsız olmaya başladım. Sakız çiğneme sesine artık ani ve mekanik sesler de eklenmişti. Derken, o sırada facebook arkadaş listemde bulunan bir opera sanatçısının ” MİSOFONYA ” ile ilgili paylaştığı bir haberle herşey anlam kazanmaya başladı. O haberi okuduğumda dünyada bu tarzda ses duyarlılığı olan kişilerin sayısının hiç de az olmadığını ve bunun bir isminin olduğunu hatta haberi paylaşan opera sanatçısının da benimle aynı sorundan muzdarip olduğunu görmem bana iyi geldi. Yazıda bunun tıbben tam olarak nedeninin ve tedavisinin olmadığı belirtilmiş olmasına rağmen, sadece yazıyı okumak bile şifa gibi geldi çünkü o güne kadar ne yakın çevremde böyle biriyle karşılaşmadığım için ne de sorunun ne olduğunu bilmediğim için insan ister istemez böyle ortamlarda kendini bazen arıza gibi hissediyor… :))

TABİ BUNLAR HİÇBİR ŞEYMİŞ…

Anadolu Yakası’na taşınmam: 2015-2016 arasında her ay İstanbul-Mersin arası bavulla seyahat ederken buna bir de spor yaparken belimi sakatlayıp fıtık olmak eklenince artık 20 kg’luk bavulu taşımak sorun olmaya başladı. Bu sebeple İstanbul’a geldiğimde kalacağım bir yer tutmaya karar verdim. Bu süreçte Anadolu Yakası’nda oturan iki arkadaşımla yenilen bir yemekten sonra akşam orda kalınca, sabah kalktığımda hissettiğim sakinlik-dinginlik hoşuma gitti. Yıllarca Avrupa Yakası’nda yaşamış biri olarak bu sessizlikte adalara bakarak kahve içme keyfi ile bir anda lokasyon olarak o bölgede bir daire tutmaya karar verdim.

Aradan bir süre geçtikten sonra tam da istediğim lokasyonda, fotoğraflarından çok güzel olduğunu düşündüğüm bir yer bulduğumda Mersin’de bayram tatilindeydim. Ben dönene kadar daire başkası tarafından tutulabilir düşüncesiyle hemen arkadaşımdan gidip bakmasını rica ederek özellikle sessiz bir yer olup olmadığına mutlaka dikkat etmesini söyledim. Sağolsun, evi gidip gördü ve evin çok güzel olup özellikle arka sokağa bakan 3 odanın çok sessiz sakin olacağını, sadece salonun caddeye baktığını belirtti. Ben mekan sahibi ile buluştuğumda da tek sorum sessiz bir yer olup olmadığı idi…Mekan sahibi da sessiz olduğunu, sadece yan binanın altında küçük, müzikli bir yer olduğunu ama öyle çok işlek bir yer olmadığını belirtti. Ben de dedim ki müzik gece 12-1’de bitiyorsa bile sorun değil. Ben zaten 1’den önce yatmıyorum. Hatta güzel müzik yapıyorlarsa arada seans çıkışı arkadaşlarla uğrarız belki diyerek espri bile yaptım. O sırada tarihler Merkür Stationary pozisyonunu ( Merkür’ün retro hareketinden sonra düz harekete geçmeden önce es verdiği gün ) gösteriyordu. Güya uyanık olduğum için mekan sahibine ” Ben burayı tutacağım, ama kontrat tarihini 4 gün sonra ( Merkür düz harekete geçmiş olacağı için ) hem de aybaşına denk geliyor..o tarih yapabilir miyiz? ” dedim ve tabiki kabul edildi.

Ekimde tuttum, kasım sonunda taşınıp yavaş yavaş eşyalarını tamamlarken arada hala Mersin’e geliş gidişlerim sürüyordu. Meğerse o müzik yapılan kıytırık mekan ekimde kısmen kapalıymış. Yazlıkçıların dönmesi ve havaların soğumasına müteakip ufak ufak bas sesleri gelmeye başladı. Artık aralık ayına geldiğimizde ” Demişler ki öldü, söyleyin onlara kral geri döndü ” moduna geçtiler. O hiç beklemeyeceğiniz uyduruk mekan, her akşam 22 de müzik yapmaya başladı. Girişte güncel veya eski Türkçe Pop müzikle başlayan repertuar artık gece 1’den sonra kafaların güzel olmasıyla beraber birden elektro bağlama eşliğinde ” Ankara’nın Bağları “na dönüşüyor ve bazen gecede 3 kere çaldığı oluyordu. Düşünün ki ben yan binanın ters tarafındaki ve 2 kat yukarıdaki daireydim ama banyomla yatak odam ( o arka sokağa bakan sessiz oda diye anılan yer ) yan binanın duvarı ile bitişik olduğu için banyoya gittiğimde halay çekilecek kıvamda oluyor, yatak odamda uyumaya kalksam sanki Flash Tv’de stüdyosunda canlı müzik programı devam ederken uyumaya çalışıyor gibi oluyordum.

Sonuç itibariyle en sessiz oda konumuna düşen ve gürültülü olmasıyla tanınan caddeye bakan salonda uyumaya başladım. Kaç kere gece yarısı veya sabah 6’da belediyenin Beyaz Masa’sıyla mesajlaştığımı, konuştuğumu hatırlamıyorum. Bu sebeple işim 21’de bitince apar topar Avrupa Yakası’ndaki kardeşime gidip orda uyuduğum günler oldu.

Öyle bir mekandan sabah 6-7’lere kadar müzik yapmasını normalde beklemezsiniz ama müşteri gelmese bile yapıyorlardı. Haliyle sabah toplantıları-görüşmeleri o sene iptal oldu. Ses limitlerini aştıkları için ceza yediklerinde aslında müzik yapma ruhsatlarının bile olmadığı ortaya çıktı ama buralarla ilgili yorum yapmak istemiyorum çünkü konumuz bu değil.

Ayda 1 hafta Mersin’e gittiğimde bol uyku stoğu yaparak ve arada başka yerlerde kalarak geçici olarak konuyu çözmeye çalıştım. Bu arada apartmanda üst kattaki yeni evli çiftten kadın olanın benle aynı durumda olduğunu öğrendim. Yatakta kaç kere uyuyamadığı için sinirden ağladığını ama hiçbir şekilde çözüm üretemediklerini öğrendim.

Şimdi size burada bir Misofonyalı hakkındaki en önemli bilgiyi veriyorum:

-Sadece bir sakız çiğneme sesi veya ani matkap sesleri gibi sesler sizin için standart bir ses iken, bir misofonyalıyı saliselik bir zamanda, istemsiz ve kontrol edilemez bir şekilde tüm cinlerini tepesine çıkartabilir. O an yanında çok sevdiği bir insan olsa bile şapurdatarak yemek yiyorsa, ışık hızıyla başka odaya geçebilir. Burada mantık aramayacaksınız, aman şu kadarcık sesten de rahatsız olunur mu demeyeceksiniz çünkü o kişinin sinir sistemi o anda alarm vererek savaş ya da kaç moduna geçiyor. Keyfi olarak verilen veya kontrol edilebilen bir tepki değil.

Normal bir insan 3 gün uyumasa sinirleri bozulurken, aylarca sabah 3-4 saatlik bölük pörçük uykuyla ne hale gelebileceğini bir düşünün. Bu adamlarla hiç muhatap olmadım ama sonunda bu mafyavari adamlara hukuksal yollarla kafa tutacak bir aslan parçasına dönüştüm. Hiç unutmam, ilk zaferi elde ettiğimde, milli maçta gol atmışım gibi apt’da karşılıklı sarıldığımız komşum olmuştu:))

Süreç , başıma birşey gelebilir düşüncesiyle ailemin o mekanı boşaltmamı istemesiyle devam ederken o arada katıldığım bir regresyon ileri teknik eğitiminde seans aldım. Bu seansta konu olarak ne seçtiğimi net olarak hatırlamıyorum ama sonrasında şöyle bir bağlantı kurarak çıktım: Karmik bir nedenden ötürü, tamamen kendimi sabote ediyordum çünkü ses benim hassas noktamdı. Bu karmik konunun ne olduğu, kendimi sabote etmemle ne gibi bir bağlantısı olduğu ve bu konunun nasıl ses rahatsızlığına bağlandığına 2. bölümde çok kısaca değineceğim.

NOT: Bu kadar uzun girizgah yapmamın sebebi ; aslında dışarıda olan şeylerin bir şekilde bizim içimizdekilerle bağlantısının olduğunun anlaşılması için hikayenin gelişimi ve geldiği boyutun anlaşılması içindi. Yoksa benim eskiden misofonyaya bakışım tamamen caps sitelerinde dönen yandaki yazı gibiydi.😉

” Bende misofonya vardı. 2 Seans aldım, geçti arkadaşlar. ” desem… muhtemelen 2 seans alınınca geçen bir rahatsızlık sanılacak ve bunu bir paket program gibi düşünme eğiliminde olacaksınız ama işin aslı öyle değil. Sorunların yansıması bazen aynı olabilir ama kişileri tetikleyen hikayeler, dolayısıyla çözüm yolları çok çok farklı olabilirler.

( DEVAM EDECEK…. )

Eylül Erdoğan

Yorum bırakın